Eşdeğer mi eşit mi?
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kadın eşit değil eşdeğerdir” sözleri üzerine ben de kendime sordum: Yahu ben eşit miyim yoksa eşdeğer mi? diye. Kadın olmaktan dolayı bin tane belanın yanına bir de eşdeğer işi çıktı şimdi!
Sonra eşdeğer ne demek diye düşündüm. Mesleğimden dolayı ilk aklıma gelen Sosyal Sigortalar Kurumu’nun(SGK) eşdeğer ilaç uygulaması oldu. Aynı formüle sahip iki ilaç olsun, biri merkez kapitalist ülkelerden birinde daha maliyetli diğeri de çevre kapitalist ülkelerden birinde ucuz emek gücü ve teknolojiyle üretildiği için ucuz olsun. İşte SGK bu ucuz olanına“eşdeğer ilaç” adını veriyor ve bunu ödüyor. Anlaşılan eşdeğer olmak pek de iyi bir şey değilmiş…
Derken Erdoğan’ın bir sonraki cümlesi kafa karışıklığımı kısmen çözdü: “Eşdeğer kavramını yani adalet kavramını referans noktası olarak almak zorundayız.” Demek ki adalet kavramımıymış demek istenen, bildik bir şey yani.
Peki adalet kavramını kabul edecek miyiz? Örneğin Ayşe Paşalı ve pek çok kadın adaletin kanatları altında hatta adliyelerin içinde ölmedi mi? Bir de ‘adalet mülkün temelidir’ diyorlar. Mülksüzleri ve kadınları kapsamayan bir adalet ise bu adalet kimler için var?
Konuşmanın geri kalanında bir kadını erkekle aynı işte çalıştırmanın kadın narin yapısı ile ilişkisi kuruluyor, sonra komünist rejimlerde olduğu gibi diye de ekleniyor. Hemen hatırlatalım her ne kadar Türkiye vahşi kapitalizmin kucağında oturuyor olsa da ülkemizin mevcut yasaları hala sosyal refah devleti dönemin izlerini taşıyor. Örneğin Erdoğan endişesini duyduğu emziren anne, zaten bebeğini emzirmek için süt iznine sahiptir, ayrıca kadınların ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması yasaktır. Ve bunlar, sosyal devlet rüzgarları Türkiye’ye estiğinde çıkartılan işçi sağlığı mevzuatı ile kazanılmıştı. Bu arada sosyal devletin tarihsel olarak kapitalist sistemin sosyalizm korkusu sonucu ortaya çıktığını da not düşelim. Bu arada şunu da söyleyelim, sosyalist ülkelerde kadınların sahip oldukları haklar, bir toplumu komünizmle korkutmak, gözdağı vermek için hiç de iyi örnekler değildir. Ama tam tersine AKP’nin ekonomi politikalarına göre yani neoliberal politikalara göre kadınların çalışma yaşamında epey dezavantajlı hale geldikleri, yasa ve yönetmeliklerin yok sayıldığını biliyoruz.
Kadınların o narin bedenlerinin tarlada bahçede çalıştığı doğrudur, onların %75’i ücretsiz aile işçisidir, yani bir gelir etmeksizin çalışırlar. Ayrıca %90’ının sosyal güvencesi de yoktur. Üstelik tarımda çalışan erkeklerin günlük yevmiyesi ortalama 48 TL iken aynı işi yapan kadınınki 36 TL’dir. Yani kadınlar bedava ya da en iyi ihtimalle ucuz emek gücüdür. Dahası var, bu kadınlar parasız-sosyal güvencesiz çalışmalarının üzerine bir de ev-hane işleri için günde 5 saat daha çalışırlar, bu zaten karşılığı olmayan bir çalışmadır. Bunların hepsi TUİK’in istatistikleridir, devleti yönetenlerin ayrıntılı incelemesinde yarar var.
Tekrar adalet mevzusuna dönersek: bunun Cumhurbaşkanı’nın derin sosyolojik analizlerinden türemiş yeni bir şey olmadığını, neoliberalizmin literatüründe olan bir kavram olduğunu söylemekte fayda var. Bu kavram yani eşdeğerlik ya da hakkaniyet, eşitlik kavramının karşısına alternatif olarak konan bir kavramdır. Bu neoliberal ideolojinin tipik söylemlerinden biridir. Sınıfsal eşitsizliklerin üzerini örtmek için geliştirilmiştir bu nedenle de son derece ideolojiktir.
Oysa biz, eşitliği savunuyoruz. Sadece kadın-erkek eşitsizliği değil sosyal, etnik, sınıfsal eşitsizliklerin her biriyle mücadele ediyoruz. Bu eşitsizliklerin kapitalizm ve ataerkil işbirliği ile ortaya çıktığını da gayet iyi biliyoruz. Şimdi tutup bir takım ataerkil kavramlarla bunu normalleştirmeye çalışmasınlar. Kimse bizden bu eşitsizlikleri içselleştirmemizi, normalleştirmemizi beklemesin.
Kadın-erkek eşitliği mevzusunda bir de İslamiyet ile birleştirildiğinde şöyle bir durum ortaya çıkar: ‘Siz kadınlar ve biz erkekler eşit değiliz çünkü eşit yaratılmamışız.’ Hatta cümle şöyle devam eder: Kuran’da da yazıyor ne yazık ki. Sanki sizin için üzgünüm der gibi.
Devlet büyüğü katında kadın ve erkekleri eşit saymamak, onun yerine geçtiğimiz yüzyıllardan kalma bir takım kavramlar kullanarak insanlara yeni bir şey söylüyormuş gibi yapmak… Bu da şiddetin başka bir türüdür aslında.
- On bin adım için birkaç adım gerekiyor 31 Ocak 2017 01:00
- Torunlar, yaşlılar, hastalar 24 Ocak 2017 00:09
- Türkiye usulü terör mücadelesi 10 Ocak 2017 01:00
- Yaz saatinin sürdürülmesine dair sorular 20 Aralık 2016 01:00
- Sağlık çalışanlarına şiddet 06 Aralık 2016 00:53
- İstismarı 'Ak'lamak 22 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları -2 15 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları! 08 Kasım 2016 01:00
- Savaşı konuşabilmek 11 Ekim 2016 00:54
- Kötülüğün sıradanlığı ve iyilik 04 Ekim 2016 00:44
- Cinler, iblisler ve zavallı bilim! 27 Eylül 2016 01:00
- Biz çoğaldık, ya siz? 13 Eylül 2016 00:13